Savaşta Barışta Krizde Ticarette… Balkanların Merkezi Cisr-i Ergene!

Cisr-i Ergene namı-ı diyar Uzunköprü…. Rumeli’ye geçiş yapan Türkmen aşiretlerinden aileler buraya yerleştirilerek ilçenin ilk temelleri atılmıştır. Cisr-i Ergene (Ergene Köprüsü) adı verilen bu yerleşim yeri zamanla Edirne’den Gelibolu’ya ve oradan da gemilerle Avrupa’ya, Mısır’a ve Suriye’ye sevk edilen birçok tüccar mallarının güzergahı haline gelmiş ve hızla gelişmiştir. 19. yy’a kadar devamlı Türk hakimiyetinde kalan Uzunköprü, 20 Ağustos-20 Kasım 1829 ile 21 Ocak 1878-13 Mart 1879 tarihlerinde Rusya; 2 Kasım 1912-19 Temmuz 1913 arasında Bulgarlar ve son olarak da 25 Temmuz 1920-18 Kasım 1922 arasında Yunanlar tarafından olmak üzere yüz yıllık zaman dilimi içerisinde dört ayrı işgal yaşamıştır. 1920 yılındaki son işgalde Yunanlar kentin adını Makrifere’ye çevirmiş ve 2 yıldan fazla bu adla anılmıştır.

Tarih kokan şehrimiz bulunduğu konum ve üstlendiği tarihi misyonu ile diğer yerleşim yerlerinden farklı bir noktada yer alıyor. Batılı muzaffer kumandanların, şarktan gelen barbar kavimlerin istirahatgahı üzerinde bulunan toprakların kentleşmiş hali. İlk çağlardan bugüne kadar bir çok ulus ve millete konak olmuş kent, Osmanlıların Rumeli’de kurduğu ilk Türk şehri olarak ta bilinir. Tabi bu kuruluşun bir geçmişi ve tercihi için bir çok tarihi envanteri mevcuttur. Gelin bu haberimizde mümtaz şehrimiz Uzunköprü’nün tarihte üstlendiği rolü sizler için derledik. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren sırasıyla Yunan, Pers, Makedon, Roma ve Bizans hakimiyetleri altına girmiştir. Bölgenin bu kadar eski bir geçmişe sahip olmasına rağmen bugünkü Uzunköprü kentinin olduğu alanın bataklıklar ve sık ormanlarla kaplı olmasından dolayı Osmanlılar’a kadar üzerine herhangi bir şehir inşa edilememiştir. Bu nedenle bölgede kurulan en yakın şehir, Roma İmparatoru Trajan (M.S. 53-117) tarafından karısı Plotina adına bugünkü Uzunköprü ile Dimetoka arasında Meriç nehrinin iki yakasına kurulan Plotinopolis kentidir.        Burası Eski Uzunköprü olarak da adlandırılmaktadır. En son Bizanslılar’ın yönetiminde bulunan bölge Edirne’nin Osmanlı Sultanı I. Murat tarafından 1363 Sazlıdere Savaşı’yla fethedilmesi sonucu tümüyle Türklerin hakimiyetine geçmiş ve ancak bu dönemden sonra bugünkü yerinde Uzunköprü kenti kurulabilmiştir. Uzunköprü Osmanlı Devleti tarafından Rumeli’de kurulan ilk Türk şehridir. Sultan II. Murat tarafından 1427 yılında Ergene şehri adıyla kurulmuştur. Kentin kuruluşu hem bu bölgede o dönemin başkenti Edirne’nin Gelibolu ve Balkanlar’a açılan çıkış yolu üzerinde bir yerleşim yeri ihtiyacının hem de Ergene nehri üzerindeki büyük köprünün 16 yıl süren yapım çalışmalarının bir sonucu gerçekleşmiştir. Gelibolu’ya sefere çıkan II. Murat, ordusunun yağan yoğun yağmurlar yüzünden yaşanan taşkınlardan Ergene nehrini geçememesi ve ahşaptan yapılan geçici köprülerin de sellere karşı dayanıksız olması nedeniyle nehrin üzerine taştan bir köprü yaptırmaya karar vermiştir. 1424 yılında yapımına başlanan ve 3 yılda bitirilen 360 gözlü ilk köprüyü II. Murat yeterli bulmamış ve tümüyle yıktırıp yeniden yaptırmıştır.

 

II. MEŞRUİYETİN KRİTİK PLANLAMALARI BURADA YAPILDI

 

Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminin ilk hürriyet anıtı Uzunköprü ilçesinde bulunuyor. Çoğu Türk’ün ve özellikle Uzunköprülü vatandaşların bu konuyla ilgili fazla bilgi sahibi olmaması şanlı Uzunköprü tarihinin gölgede kalmasına sebep oluyor. Bu anıtın Trakya’nın ilk Türk şehri olan Cisr-i Ergene’ye dikilmesi II. Meşrutiyet döneminde canlanmaya başlamış olan Ziya Gökalplerin, Mehmet Emin Yurdakulların ortaya attığı Türk Milliyetçiliği ve Türkçülük akımının bir etkisi olmuştur. 1878 yılında I. Meşrutiyeti kaldıran Osmanlı Sultanı II. Abdulhamid, ülke içerisinde istibdadı güçlendirmiş ve kurduğu hafiye teşkilatıyla ülkede otoriteyi sağlamıştı. 30 senelik bir mutlakiyet ve istibdat döneminden sonra İttihat Ve Terakki Cemiyetinin çıkardığı isyanla 10 Temmuz 1324 Rumi, 23 Cemaziyelahir 1326 Hicri ve 23 Temmuz 1908 Miladi II. Meşrutiyet ilan edildi. Bu durum dönemin aydın kuşaklarının Hürriyet Devrimi olarak adlandıracağı bir dönemdi. 11 Kanun-i Evvel 1324 günü Cisr-i Ergene Kaymakamı ve döneminin aydınlarından olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olan Mazhar Müfit Bey ve dönemin Cisr-i Ergene Belediye Reisi Hafız İsmail Efendi’nin katılımıyla çok büyük törenle açıldı. Uzunköprülü tarihçi ve kütüphaneci Latif Bağman’ın önemli eseri olan Uzunköprü Tarihi ve Belgeleri adlı kitapta şöyle geçmektedir; “ Cisr-i Ergene Belediyesinde Meşrutiyet Kanun-i Esasi’nin yeniden devreye girmesi üzerine büyük bir şölen düzenlendi. Bu ulu tören, “ Osmanlıların Milli ve Umumi Düğünü” olarak adlandırıldı. Cisr-i Ergene Kaymakamı Mazhar Müfit Kansu ve Belediye Reisi Hafız İsmail Efendi’nin katılımıyla halka ve öğrencilere meşrutiyetin değeri açıklandı. Fransız İhtilali’nin getirdiği “Hürriyet, Adalet,Müsavat ve Uhuvvet” kavramlarının yazılı olduğu çeşmede Kaymakam bir konuşma yaparak bu değerlerin beynelmilel kavramlar olduğu ve milli duyguları içerdiğinden bahsetmiştir. Halk ve öğrenciler, “Yaşasın Meclis-i Mebusan, Yaşasın Kanun-i Esasi, Yaşansın şanlı ordumuz, Yaşasın Padişahımız” şeklinde slogan attı. Askerlerin yaptığı harbi geçitten sonra gece Belediye önünde şenliklere gidildi. Fener alayı düzenlendi. Rüştiye öğrencileri şu manzumeleri okudular: Milletin fahrı Niyazi, ordumuz Enverleri, Muhterem cemiyetin ey kahraman askerleri, Azm-ı kati samı ceri ittihat rehberleri, Devleti ihya eden şurayı ümmet erleri, Ordumuz etti yemin, Titredi haku zemin, Milleti etti emin, Açtı rahı nevin, Sancağımız şanımız, Türk oğludur sanımız, Vatan bizim canımız, Feda olsun kanımız”.

 

SAVAŞ CEPHELERİNİN HAYATİ ‘AKS’I; UZUNKÖPRÜ

 

I. Dünya Savaşında, Çanakkale zaferi üzerinden yaklaşık 6 ay geçmiştir ve o zor günlerden sonra Mehmetçikler evlerine dönmenin hayali yerine, hangi cephede ölüm kusacak namluların hedeflerine karşı koyacaklarını düşünmektedirler. Kimisi doğu cephesinde Ruslardan intikam alma hayalini yaşarken, kimisi Çanakkale önlerinden kovdukları İngilizlere karşı son darbeyi vurmak üzere Filistin veya Irak Cephelerine gitmelerinin daha uygun olacağını düşünmektedir. Ancak kaderlerinde bugüne kadar ismini hiç duymadıkları Galiçya dağlarında destan yazmak vardır ve bu emri duyduklarında hiçbir askerden itiraz gelmemiştir. İslam ahlak ve fazileti, Türklük gurur ve şuuru ile yetişen bu kahramanlar Devletlerini ve milletlerini her yerde en iyi şekilde temsil edip, gerekirse seve seve ölmeleri gerektiğini ve bu gerekliliğin gereğini yerine getirmek üzere hareket etmeye hazırdırlar. Ve 21 Temmuz 1916 sabahı alaca karanlıkta Uzunköprü istasyonundan ilk kafilenin hareketi başlar. Mehmet Şevki Yazman “Kumandanım Galiçya Ne Yana Düşer” adlı eserinde bu anı şöyle dile getirmiştir. “…. Temmuzun 21. Günü güneş ufuktan yükselirken trenimiz istasyondan hareket etti. Ne bir yolcu edenimiz, ne de bir mendil sallayanımız var. Mahzun değil fakat düşünceli olarak istasyonu terk ediyoruz. Kimbilir kaç kişi şu ismini bile yeni duyduğumuz Galiçya’dan tekrar ana yurduna dönecek, buraları görecekti. Kara tren bütün sürati ile bizi bilmediğimiz meçhul diyarlara doğru çekip götürüyordu. Bir iki saat sonra Bulgar hududuna geldik. Meriç’i geçtik, ecnebi topraklarına ayak bastık. Balkan harplerinin acısı henüz geçmemişti. Ne Bulgarlar bize, ne biz Bulgarlara dost gözüyle bakamıyorduk. Ama müttefikimiz oldukları için iaşemizi temin ediyorlardı.” İşte Uzunköprü insanlık tarihinin her döneminde üstlendiği farklı misyonlar ile kimi zaman savaşlara, kimi zaman kültür hareketlerine, kimi zaman ise dünyada ki gelişmelerin ‘yerli yansımalarına’ şahitlik eden bir kent olarak varlığını günümüze değin sürdürüyor.